Sunuş

Beşi öğrencilik, on beşi eğitimcilik, otuzu da tasarım ve uygulama ile geçmiş yaklaşık elli yıllık bir mimarlık yaşamından sonra; kişi kendini, yaşamının nerdeyse en önemli alanını kaplamış olan bu dünya ile hesaplaşmak ve anılarını, deneyimlerini, düşüncelerini, görüşlerini kendinden sonra gelenlerle paylaşmak zorunda hissediyor.
Elbette yola yeni çıkanlara hak vermek gerek, kendilerinden söz ederken “vizyon”, “misyon” sözlerini dile getirmeden edemiyorlar. Bizim gibi “eskilere” ise artık retospektif deyimi yakışır.
Tüm mesleklere değin bilgiler daha çok öğretim amaçlı bilimsel, teknik biçimlerde biriktirilip aktarılır. Konu mimarlık gibi düşünsel, toplumsal, sanatsal, kültürel, teknik (ve daha kim bilir neler) içeriği olan bir alan olunca; bunlara bildik mimar egosu nedeniyle “kendini doğrulama, açıklama” çabasından kaynaklanan söylemlerden oluşan bir “edebiyat” da katılıyor. Neredeyse tüm mimarların şişkin egolarıyla iyi kötü bir monografi hazırlama telaşı vardır. Bir de mimar veya sanatçı kimliklerin özgün belki biraz da aykırı yaşam öykülerine, ilişkilerine değinen bir tür edebiyattan söz edilebilir.
Ben uzunca öykümde, tasarımcılığı, mimarlığı veya genelde (benim özelimde, akademisyenlik, şehircilik eğitimi ve kentsel tasarım deneyimlerinden de söz edilebilir) mesleğini yalnızca iş gibi değil, bir yaşama biçimi gibi de gören bir kişinin dönemine, ilişkiler dünyasına tanıklığını aktarmak istedim.
Burada, kendini doğrulama çabası yok, estetik veya sosyoloji dersleri yok, mimarlık dersi hiç yok. Her öyküde olduğu gibi yaşam var.
Geriye dönüp baktığımda mimarlığı meslek olarak icra eden her kişinin “yaşamını sürdürebilmek” adına yaptığı zorunlu ve standart işler dışında; rastlantıların da yönlendirmesi ile birkaç şeyi özellikle dert ettiğimi ve elbette yol arkadaşlarımla paylaşabildiğimi gördüm. Bunların üstesinden gelmeyi ne kadar becerebildiğimi bilmiyorum…
Eğitim Mimarisi: Türkiye’deki eğitim yapılarının sefaleti karşısında, içerdiği mekânlarla da eğitim süreç ve yöntemlerini biçimlendirme potansiyeline sahip alternatif eğitim yapıları önermek. Bugün yaklaşık 10.000 öğrenci bizim yapılarımızda eğitim görüyor. Bu deneyimi özellikle gençlere aktarabilmek için bir kitap yaptık. MEB tarafından bir dizi yarışma açılmasına ciddi katkıda bulunduk.
Akdeniz Moderni: Çok ekolojili bu ülkede, Ege-Akdeniz coğrafyasında oluşturulan sahte yerelliğe, “pseudo- vernacular” mimariye alternatif, çağdaş bir mimari bir dil arayışı. Bu bağlamda 15 kadar ev yapmışız: Bodrum, Kaş, Kalkan, Göcek.
Arınmış Tasarım: Özel tasarım sürecimizde başlangıçtan bu yana tasarımda sürekli arınma, yalınlaşma çabası, giderek basit geometrik kurgular arayışı.
Kurum Kimliği: Mimari okumaya dayalı, “dekorasyon” olmayan Kurum Kimlikleri tasarımı. Yabancı “uzman” ofisler ile rekabet alanında dişediş mücadele ederek yapılmış 10 kadar farklı Kurum Kimliği.
Mimarlığın Arka Yüzü: Tasarım, Üretim, Reel Yaşam süreçlerinde mimar olma durumu, kimlik, bellek, sorumluluk, etik, örgütlenme, sivil toplum… Sorulmamış sorulara yanıt aramayı dert edinmek. Bağış projeler üretmek. Mimarlar yanısıra kentsel toplum içinde de aktörlerin masasına Sivil Toplumu da oturtmak.
Bunlar yanında zaman zaman farklı nedenler ile profesyonel ekip çalışmamıza zarar da verebilen iki alanda daha var olmaya çalışmışım:
Mimarın Eğitimi: Mimarların birer genç insan olarak eğitilmeleri sürecine katkıda bulunmak. 12 Eylül ile kesintiye uğramış iki ayrı dönemde toplam 15 yıllık öğretim üyeliğim sürecinde doğrudan ilişki kurabildiğim 2000’den fazla öğrencim olmuş.
İstanbul özelinde Kentsel Okumaya dayalı Kent analizleri: Kent Olgusu, Kent Kültürü, Kentsel Bellek, Kentsel Aktörler hakkında, bir bölümü meslek dışı medyada da yayınlanmış 400 kadar yazı ile katılım, görüş bildirme ve tartışma alanı açarak; yaşadığım, sevdiğim bu kenti anlamak, anlatmak.
Etik davranma çabası: Meslekte geçirdiğim 50 yılda yapmamayı seçtiklerimiz, başka bir deyişle yapmamak için direndiklerimiz ise yapmaya çalıştıklarımızdan çok daha fazla galiba. İhale ile proje işi almamak, tasarımı başkaları tarafından yapılmış işlere taşeronluk yaparak uygulama projeleri işine girmemek, “konfeksiyon” toplu konut çizmemek; kentle entegre olmayan rastlantısal yerleşimler, kuleler, alışveriş merkezleri için kalem oynatmamak, kentsel dönüşüm işlerine kalkışmamak, ulusal yarışma ile elde edilmesi gereken büyük kamusal proje işlerini kabul etmemek…
Böyle davranınca, bir meslek yaşamı hem daha kolay hem de daha zor. Bakış açısına bağlı.
NOT:
WEB sitemizdeki proje ve yapılar olabildiğince kronolojik biçimde sıralandı.
Yazıların ise bir bölümünü başlangıçta biraz “Tarihi Değerlerini” vurgulamak için kronolojik olarak sıraladık. Sonrası ise arama- bulma kolaylığı sağlamak için alfabetik sırada.